10 Ağustos 2011 Çarşamba

Venezüella Simon Bolivar Senfoni Orkestrası Konseri

 Dün teyzem konsere bilet alırken bana da almış. Hiç planlarım da yokken bu fırsatın ayağıma gelmesi beni hayli mutlu etti. Nilüş'e burdan bir kez daha teşekkürlerimi iletip öpücükleri yanaklarına konduruyorum. Zaten dışarıda olduğum ve yeni taşınan arkadışıma birazcık da olsun yardımım dokunur diye gittiğim için üstüm oldukça perişan vaziyetteydi. Konser hakkında ki bilgim orkestranın Venezüella'dan geldiği ve müzisyenlerin çoğunu yoksul ailelerin çocuklarının oluşturduğundan ibaretti.





  Konserin başlangıcında İKSV başkanı konuşmasını yaptı, sponsorlara teşekkür etti ki bende kendisine ve yardımı dokunan herkese teşekkür ederim. Çünkü konser "mü-kem-mel" idi.




İlk başta hepsi takım elbisleri ve siyah ciddi kıyafetleriyle yerlerini aldı. Uzaktan bakınca büyük insanlar gibi gözüküyorlardı. Kulaklarımızın pasını sildiler tabiri çok güzel uydu diyebilirim. İlk iki parça insanı hipnotize edebilecek güçteydi bence. En arka ortadaki davulcudan gözlerimi alamadım. Orkestra şefi Gustavo Dudamel'i hayranlıkla izledim. El ve vücud hareketleri suyun içinde dans eden yosunlar gibiydi. Dalgalar çoğaldıkça o da hızlanıyor ve orkestaryı muazzam yönetiyordu. En çok dikkatimi çeken ise kendisi iki parça sonunda da biz seyirciler ellerimiz kopana kadar alkışlamamıza rağmen bir şef gibi dönüp selam vermedi. O her parça sonunda orkestrasının içine karışıp çalanlardan biriymiş gibi onlarla beraber gülümsedi. Çok asil gözüküyordu.






İkinci yarı ayrı bir güzeldi. İki parça sonunda bazı insanlar konserin bittiğini sanıp çıktılar. İyi de sanatçı sahneden inmeden seyirci salondan ayrılmaz. Onlar adına üzüldüm çünkü en muhteşem yerini kaçırdılar. Ben dahil herkes ayağa kalkıp deliler gibi alkışladık orkestrayı, herkesin onlara saygı duyduğu kaçınılmaz bir gerçekti. Birden bütün ışıklar kapandı. Seyirciler sustu. Işıklar açıldığında şef dahil orkestrada ki herkesin üstünde renkli formaları vardı! Karnaval gibiydi! Şef aşağı seyircilerin arasına indi ve kendisinin yerini tahminimce yaşı 13-14 olan bir çocuk aldı. İnanılmaz canlı, hareketli bir parça çaldılar ve çocuk kendine hayran bırakıcak şekilde yönetti orkestrayı. Parça bittiğinde ise mütevaziliğiyle büyüledi. Selam vermeye çekindi, kendinden yaşça büyük kemancıların arkasında olmayı tercih etti. Zorla öne çıkardılar ve selam verdi. En son final parçasında ise başka biri çıktı yönetmek için. Sanıyorum o da 16-17 yaşlarında idi. İşte bence konserin en can alıcı yönü bu kısmıydı! Bütün orkestra mühtiş bir enerjiyle dans edip enstürmanlarını havaya fırlatıp çalıyorlardı. Şef''in hareketleri bana MJ'yi hatırlattı. :) Sizin için bir video koyuyorum. Mutlaka izlemelisiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=WWs9G-c_pcs





İyi ki gelmişiniz. Hayatı daha neşeli yapıyorsunuz. Yolunuz açık olsun ! :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder